Pir Sücaeddin İlyas Türbesi Amasya
Yukarı Pirler Türbesi adıylada tanınan
türbe, Pirler Parkı içerisindedir. Gümüşlüzâde Ahmet Bey tarafından 1486
yılında yaptırılmıştır.
Pir Sücaeddin İlyas, damadı Pir Celaleddin Abdurrahman, torunu Pir Hayreddin Hızır Çelebi ve bunların aile efrâdı yatmaktadır.
Gümüş madeni dolayısıyla Amasya’nın Gümüş adını alan
bir kasabası vardır. Bu kasabanın önde gelen sülalelerinden biri de Gümüşlüoğlu
diye bilinir. Gümüşlüzade Şücaeddin İlyas’ın 1400’lere doğru Amasya müftüsü
olarak şöhret bulduğu anlaşılıyor. Menkıbe onu aksak Timur ile karşı karşıya
getirir. Önemli bir askeri kuvvet ile Amasya’ya gelen Numaneddin ül Cebbar el
Mutezili adında faziletli bir zatın başkanlığındaki heyet, Amasya ulemasını
imtihana davet eder. Akli ve nakli ilimlerden on tane zor soru soracaktır. İyi
cevap verildiği takdirde Amasya halkı zulüm görmeyecek, aksi takdirde Sivas
gibi Teymurlenk’in ordusu tarafından vurulacak, kılıçtan geçirilecektir.
Şücaeddin İlyas Amasya’daki ilim heyetini toplar ve bu davete icabet eder.
Sorulan sorulara tereddütsüz gayet ikna edici cevaplar verir. Timur’un heyeti
hayrete düşer ve Amasya ve halk böylece büyük bir felaketten kurtarılmış olur.
Timur Şücaeddin İlyas’ın ilmi derecesini takdir eder
ve şehzadesi Kara Mehmet’e gönderdiği fermanla onu ve yeğeni Mevlana Şemseddin
Ahmed’i Şirvan’a gönderir(1402). Amasya’da boşalan müftülük makamına da
İlyas’ın oğlu Gümüşlüzade Celaleddin Abdurrahman Çelebi geçer. Şirvan’da bir
müddet tedris ile meşgul olmakla birlikte Sadreddin Hayayi’nin meclislerine de
katılan Şücaeddin İlyas, burada ahz-ı tarikat eyler. Timur’un vefatından (1405)
bir müddet sonra yeğeniyle birlikte Şirvan’dan Amasya’ya dönen İlyas’ın burada
artık Halveti tarikatının neşrine çalıştığı görülür. Anadolu Beylerbeyi Yakup
Paşa’nın yaptırmış olduğu 1413 tarihli vakfiyesi ile tekke, mescid, tabhanesi
ve çile odalarıyla tarikatın Amasya’daki merkezi haline gelir. Pir İlyas’ın
burada uzun seneler hizmet verdiği ve 1433 yılında vefat ettiği anlaşılıyor.
Yakup Paşa Tekkesi’nin hemen üzerinde medfun bulunduğu
yere 1482 yılında II. Bayezid tarafından inşa ettirilmiş olan türbesi, enine
dikdörtgen planlı olup inşa kitabesi giriş kapısı üzerinde yer alır. “Yakin ve
fena makam sahiplerinin önderi, ulu şeyhlerin kutbu, Gümüşlü oğlu diye bilinen
Şeyh Şücaeddin Pir İlyas için bu türbe imar edildi. Allah onun aziz ruhundan
bizi faydalandırsın. Bu bina 887 yılında yaptırıldı.” Merzifon’un Kara Mağara
adlı köyünün geliri de bu türbeye meşruta olarak vakfedilmiştir. Bu arada
Amasyalı şaire Mihri Hanım’ın pirin torunu olduğunu not edelim.
Velilerin hayat hikâyelerini anlatan eserlerde onun
tasavvuf alanındaki kudretinden övgüyle bahsedilir. Vaktiyle bir rüsum uleması
olmaktan mana âlemlerinin sırlarına vakıf bir Hakk aşığı olma yoluna geçişi
aslında hiç de kolay olmamıştır. Arif-i billâh Sadreddin Hayayi’nin sohbetiyle
şereflendiği ve onun yanında kırk gün halvette kaldığı sıralarda, nefsin
istediği şeyleri yapmamanın ve nefsin istemediklerini yerine getirmenin
zorluklarını yaşar. Hocasının ümmi oluşu, müridin teslimiyetini adeta imkânsız
kılar. Yalnız başına yürümenin mümkün olmadığını da düşünerek Zeynüddin Hafi’ye
gitmeye karar verir. Fakat rüyasında âlemlerin efendisini görür. Peygamber
efendimiz ona şöyle buyurur. “Ey İlyas! Kalbinden başka sevgileri çıkar. Şu
anda zamanın en hayırlısı Sadreddin Hayayi’dir. Hizmetine koş.” Uyanır ve
yaptığı hatayı kabul eder. Tövbe edip Sadreddin Hazretlerinin huzuruna koşar.
Keramet ehli mürşidin talebelerine, “Pir İlyas geliyor, onu karşılayın” dediği
anlatılır. Önünde diz çöken müridine de, “Peygamber efendimizin yol göstermesi
nimetine herkes nail olamaz” diye buyurarak gördüğü rüyayı bildiğini işaret
eder. Bundan sonra Pir İlyas’ın şeyhinin hizmetinde kalıp mücahede ve riyazetle
meşgul olduğu anlaşılıyor. Onun Amasya’ya döndükten sonra artık Taciyye diye
bilinen dergâhta talebe yetiştirerek, peygamber efendimizin ahlakını anlatmak
ve yaymakla meşgul olduğu görülür. Yaşayışıyla etrafındakilere örnek olur.
Kendisine sorulan, “evliyanın alametleri nelerdir?”, sorusuna şu karşılığı
verir. “Söz söylemek icap etse, nasihat veren olur. Evliya o kişidir ki, boş
işlerle meşgul olmaz. Ve yine, Kur’an-ı Kerim okuduğunda, dinleyenlerin
kalplerinin yumuşadığı kimsedir.”
Pir İlyas vefat ettiğinde, cesedi kendi bağlarındaki
sofada gasledilip yıkandığı esnada, kırılan bir ağaç parçası üzerlerine
düşerken doğrulup bir eliyle bu ağacı tutar ve kenara bırakır. Sonra yerine
uzanır. Cenaze başında bulunanlar bu hali görünce büyük bir hayrete düşerler.
Bu olayın birçok kişinin imanını güçlendirdiği anlatılır.
Evliya Çelebi, Amasya’ya geldiğinde şeyhin kabrini
ziyareti vesilesiyle şunları yazar. “Yüzlerce başı ve ayağı açık âşıkları
vardır. Vakıfları çok olduğundan gelip geçene nimeti boldur. Hakire ziyareti
müyesser olduğu vakit, ruhları için bir hatm-i şerif okumaya başladım.
Mezarının duvarında bir kâğıda şu beyitler yazılıydı.
“Ali kulunu eyleme bigâne(ye) kıyas Hızır ol ona her
vartada ya Hızır İlyas
Dergâhına mensubudur ol beynennas Sal devlet bünyadına
avnü ile esas”
Şehirde bir zamanlar fakirlere ve yolculara yemek
sağlayan imaretler arasında Pir İlyas Dede İmareti’nin adı da yer alır.
Yorumlar
Yorum Gönder